Skip to main content

Bugün 20 Mart 2022.  Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadelede en önemli ve kapsamlı uluslararası insan hakları sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin bir gecede, tek bir kişinin imzasıyla, toplumun aylarca süren tüm karşı koyuş ve tepkisine rağmen hukuksuzca ve gayrimeşru bir şekilde çekilmiş olmasının üzerinden tam 1 sene geçti. 

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını takip eden bu bir sene içinde kadınların insan haklarına yönelik sistematik saldırılar artarak devam etti. Ekonomik krizin daha da yakıcı hale getirdiği işsizlik ve güvencesizlik karşısında giderek yoksullaşan kadınların nafaka hakkı başta olmak üzere boşanmaya ilişkin Medeni Kanun’da yapılmak  istenen değişiklikler ve suni tartışmalar gündemden düşmedi.. Kadına yönelik şiddet faillerinin cezasızlıkla ödüllendirilmesi devam etti. Gülistan Doku’nun katili bulun(a)madı. Yargıtay meşru müdafaa kapsamında hayatlarını savunan Nevin Yıldırım’ın ve Çilem Doğan’ın cezasını onarken Hatice Kaçmaz’ın katiline evlilik teklifinin reddedilmesi nedeniyle yaşadığı “duygusal çöküntü ve anlık hiddeti” bahane ederek daha az ceza verdi. Hakları için sokağa çıkan kadın ve LGBTİ+’lar yoğun polis şiddetine maruz kaldı. Diyarbakır’da 25 Kasım ve 8 Mart eylemleri gerekçe gösterilerek kadın hakları aktivistleri sabah baskınlarıyla hukuksuzca gözaltına alındı. Polis, İstanbul’da 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nü Taksim’in her bir sokağına barikat kurarak ve eyleme gelmeye çalışan kadın ve LGBTİ+ları daha vapura binmeden gözaltına alarak engellemeye çalıştı. 

Kadınların en temel insan hakları sözleşmesinden çekilen ve her fırsatta kadın ve LGBTİ+ haklarına saldırmayı bir politika haline getiren iktidar, Meclis’te kadına yönelik şiddetin nedenlerini araştırmak üzere bir araştırma komisyonu kurmak ya da ceza kanununda bazı değişiklikler yapmak gibi kamuoyuna göstermelik birtakım adımlar atıyor. Halbuki biz feministler kadına yönelik şiddetle mücadelenin en kapsamlı haritasının İstanbul Sözleşmesi olduğunu defalarca ifade ettik. Ceza Kanunu’nda göz boyamaya yönelik ceza artırımlarının kadına yönelik şiddetle mücadelede bir etkisi olmadığının, önemli olanın toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik topyekün zihinsel bir dönüşüm olduğunun, bunun da ancak toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan bütünlüklü ve kapsayıcı politikalarla mümkün olacağını, İstanbul Sözleşmesi’nin de çizdiği haritanın bu olduğunu defalarca söyledik.

Biz kadınlar ve LGBTİ+’lar özgürce, şiddetten uzak, korkmadan, eşit bir şekilde yaşamak ve hayata katılmak istiyoruz. Hayatlarımızdan, haklarımızdan, şiddetten uzak, korkusuz, özgür ve eşit yaşama arzumuzdan vazgeçmiyoruz. 

İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz.

İstanbul Sözleşmesi’ni mutlaka geri alacağız ve uygulatacağız. 

Çünkü İstanbul Sözleşmesi bizim!