BOŞANMA VE NAFAKA KONULARINDAKİ TARTIŞMALAR ÜZERİNE GÖRÜŞLERİMİZ
Nafaka hakkı ve boşanma usullerine ilişkin kadınları yakından ilgilendiren konularda bir süredir gündemde olan yasa değişikleri tartışmalarında, yine tıpkı toplumdaki tüm itirazlara rağmen bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasında olduğu gibi, bağımsız kadın örgütlerinin görüşleri alınmamakta, kadın düşmanı grupların mağduriyetleri kisvesi altında haklarımıza saldırının önü açılmaktadır.
2021 yılı toplumsal cinsiyet eşitliği uçurum endeksine göre Türkiye, 156 ülke içerisinde 133’üncü sırada yer almaktadır. TÜİK 2020 verilerine göre kadınların istihdama katılım oranı sadece %26,3 iken, bu oran erkeklerde %59,8’dir. İstihdama katılımdaki bu uçurum, evlilikte çocuk olması halinde daha da büyümektedir. 2019 senesinde 3 yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadınların istihdam oranı %26,7 iken, bu oran erkeklerde %87,3 olarak hesaplanmıştır. Kadınların istihdama erkeklere oranla çok daha az katılabiliyor olmalarının nedeni ev ve bakım işlerinin hane içinde eşit paylaşılmaması, ev içi emek vermekle yükümlü kılınan kadınların ya istihdama hiç katılamamaları ya da evlendikten sonra istihdamdan ve eğitimden çekilmek zorunda kalmalarıdır.
Kadınlar gelir getirici işlerde çalışsalar dahi, parayı harcama üzerindeki tasarrufları evdeki erkekler tarafından engellenmekte ve kontrol edilmektedir. 2017 verilerine göre erkeklerin %83’ünün kendine ait bir banka hesabı varken kadınlarda bu oran %54’tür. Türkiye’de ev ve bakım hizmetlerine ücretsiz emek veren, kendi kazandığı herhangi bir geliri olmayan 16 milyon kadın var.
1.Asıl sorun kadın yoksulluğu, toplumsal cinsiyet eşitsizliği iken kadınların nafaka hakkına dokunulamaz.
Nafaka meselesinde esas tartışılması gereken, giderek derinleşen kadın yoksulluğudur. Kadınlara yoksulluk nafakası bağlamaktan imtina eden hakimlerin tutumlarıdır. Erkeklerin nafaka ödememek için binbir oyunla gelirlerini saklamalarıdır. Hasbelkader bağlanan nafakaların ortalamasının ayda 370 TL gibi oldukça düşük miktarlarda olması, iktidar temsilcilerinin dahi ifade ettiği üzere nafakaların %66’sının ödenmediği gerçeğidir.
Kadın düşmanı bazı gruplar tarafından senelerdir dillendirilen ancak hiçbir veriye ve belgeye dayanmayan “Bir günlük evlilikten sonra ömür boyu çok yüksek miktarlarda nafaka ödenmesi” gibi iddiaların gerçekliği ve hukuki karşılığı yoktur. Anayasa Mahkemesi’nin 2012 senesinde verdiği kararda da ifade edildiği üzere yoksulluk nafakası, evlilik sözleşmesinden doğan dayanışma yükümlülüğünden kaynaklanır ve amacı boşanma sonucunda yoksulluğa düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerini karşılamasıdır. Mahkemenin de ortaya koyduğu gibi kanunda yer alan ‘süresiz olarak’ ibaresi, nafakanın süresiz olduğu anlamına gelmemektedir; zira nafaka, nafaka alacaklısının evlenmesi halinde kendiliğinden; alacaklının evlenmeden fiilen evli gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da nafaka yükümlüsünün ödeme gücünü tamamen yitirmesi durumlarında ise mahkeme kararıyla kaldırılabilir.
Yoksulluk nafakası erkeklerin kadınlara bir lütfu değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle çocukların ve yaşlıların bakımı dahil, ev içinde yıllarca ücretsiz emek sarf etmiş, bu sebeple çalışma hayatına hiç katılma olanağı olmamış, katılması engellenmiş veya ev içindeki bakım emeği yükü nedeniyle iş hayatından ayrılmak zorunda kalmış ve yeniden çalışma hayatına katılması önünde bir dizi engel bulunan kadınların, boşandıktan sonra ekonomik ve sosyal hayata eşit katılımlarının sağlanabilmesi için gerekli olan bir haktır. Kadınların boşanma neticesinde ekonomik güvencelerinin sağlanması kapsamında bir güvence olarak nafaka hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi gereğince de koruma altındadır.[1]
Devletin görevi nafaka ödemek değil, kadınların sosyal ve ekonomik hayata eşit katılımını güçlendirecek politikalar geliştirmektir. Devletin nafaka ödemesini önermek, nafaka yükümlülüğünü kadınları evlilik içinde yıllarca şiddet sarmalıyla çevreleyen, kadınların eğitim ve istihdama katılımını engelleyen, ev içi ve bakım emeğini görünmez hale getirerek kadınları yoksullaştıran erkeklerin üzerinden almak demektir. Devletin görevi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderecek, kadınların ev ve aile içindeki konumlarını güçlendirecek, ücretli ve güvenceli işlere katılımlarını kolaylaştırarak ekonomik bağımsızlıklarını kazandıracak, erkeklerle eşit ve nitelikli bir eğitim alabilmelerini sağlayacak politikalar üretilmektir.
2.Kadınların boşanmadan doğan hakları temin edilmeden boşanmalar sonuçlandırılamaz.
“Boşanma davalarının hızlandırılması” adı altında nafaka, velayet, tazminat konularının boşanma sonrasına bırakıldığı bir düzenleme, kadınlar ve çocuklar için birçok hak kaybının önünü açacaktır. Bu düzenlemenin hayata geçmesi, özellikle kadınların boşanma kararı almalarının zorlaştıracaktır. Zira Türkiye’de boşanmış kadın olmanın güçlüğü, kadın istihdamının, kadınların mal varlığının ve gelirlerinin düşüklüğü ve giderek artan kadın yoksulluğu ortada iken nafaka, velayet, tazminat gibi talepler karara bağlanmadan boşanmak kadınlar için büyük bir belirsizlik ve güvencesizlik anlamına gelmektedir.
Şiddet söz konusu olduğunda zorunlu arabuluculuğu yasaklayan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını takiben aile arabuluculuğu da sürekli gündeme getirilen bir başka husustur. Boşanma davalarının çok büyük çoğunluğunda erkek şiddeti mevcuttur. Boşanma davalarında zorunlu arabuluculuk, kadınları tekrar şiddete açık hale getirme, manipülasyon, baskı ve telkin ihtimali ve bu nedenle kadınların haklarından feragat etmesi riskini taşımaktadır.
Maksat boşanmaların hızlandırılması ise, boşanma davalarında duruşmaların sık yapılması, yeni aile mahkemeleri açılması, tanıkların tek bir celsede dinlenmesi gibi idari ve fiili tedbirlerle boşanma davalarının uzun sürmesinin önüne geçmek mümkündür. Buna rağmen kanun değişikliği suretiyle kadınların nafaka ve boşanmadan doğan haklarına yönelik düzenleme önerilerinin tartışılıyor olması, temelde toplumsal cinsiyet eşitliğine, kadınların toplumda özgür ve eşit yurttaşlar olarak var olabilme hakkına saldırıdır.
Boşanma ve Nafaka Hakkı için Feministler
[1] Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’nin (CEDAW) 2 ve 16. maddeleri ve 29 sayılı Genel Tavsiye Kararı uyarınca kadınların evlilik sonrasında erkeklerden daha çok gelir kaybına uğradığı ve kadınların hane gelirinde önemli ölçüde düşüş yaşandığı tespit edilmiş, evlilik sonrasında da nafaka dahil ekonomik hakların eşitlik ilkesi gereğince teminini güvence altına almıştır.