6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ve Gaziantep merkezli meydana gelen depremlerle sarsıldık. Resmi rakamlara göre 45 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği ve yalnızca Türkiye’de değil, Suriye’de de büyük yıkıma neden olan ve bölgedeki milyonlarca insanı derinden etkileyen depremler sonrası geçen 1 aya rağmen acımız taze, öfkemiz büyük.
Öfkeliyiz çünkü bir deprem ülkesi olan Türkiye’de bilim insanları bu bölgede depremin gerçekleşeceğine yıllardır dikkat çekmelerine rağmen kentleri daha yaşanılır kılmak ve depreme dayanıklı hale getirmek için politika ve eylem planı geliştirmek iktidarın gündeminde değildi. Zira iktidarın gündeminde daha farklı politik öncelikler vardı. İktidarın önceliği kadınları, çocukları ve ev içi şiddete maruz kalma tehlikesi olan herkesi şiddetten koruyan ve uzaklaştıran İstanbul Sözleşmesi’ni tüm baskılarımıza rağmen uygulamamak ve nihayetinde de İstanbul Sözleşmesi’nden tüm itirazlarımıza rağmen hukuka aykırı bir şekilde çekilerek kadınları ve çocukları şiddete karşı daha da korumasız bırakmak oldu. İktidarın önceliği, ailenin korunması kisvesi altında, LGBTİ+’ların varoluşlarına saldırmak, aylarca suni bir anayasa değişikliği gündemiyle tüm ülkede LGBTİ+ yurttaşlara karşı anayasaya ve tüm insan hakları sözleşmelerine aykırı şekilde nefret ve şiddet politikaları örgütlemek oldu. Yanlış ekonomi politikalarının sonucu olarak her geçen gün yoksullaşan, barınma ve beslenme gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelen kadınların ve çocukların zaten hükmedilmeyen ve ödenmeyen nafaka haklarını her fırsatta tartışmaya açarak, kadınların ve çocukların ailenin dışında şiddetten uzak ve özgür bir hayat kurma tahayyülüne dahi saldırmak oldu. İktidarın önceliği, tıpkı nafaka hakkında olduğu gibi senelerdir her fırsatta Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen çocuğun cinsel istismarı suçuna yönelik olarak zaten cezasızlıkla ödüllendirilen çocuk istismarı faillerinin iyice cezasızlık zırhına bürünmesini sağlamak için teklifler hazırlamak oldu. İktidarın önceliği, yaşamları ve şiddetten uzak bir hayat sürme mücadelesi için Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü olan 25 Kasım’da sokağa çıkarak barışçıl protesto hakkını kullanan yüzlerce kadın ve LGBTİ+ hakları savunucusunu işkenceye varan yöntemlerle gözaltına almak ve ceza soruşturmalarıyla sindirmeye çalışmak oldu.
Yıllardır kadınların ve LGBTİ+’ların en temel haklarına ve toplumsal cinsiyet eşitliğine saldırmakla meşgul olan iktidar, yaşanan deprem afetinde koordinasyonsuzluğu ve politikasızlığıyla kadınları, çocukları ve LGBTİ+’ları yalnız bıraktı. Aradan 1 ay geçmesine rağmen çadır, konteyner gibi barınma olanakları hala yeterince sağlanmadı, barınma alanlarında yeterli ışıklandırma yapılmadı, kadınlar ve çocuklar için bu alanlarda güvenlik tesis edilmedi. Temiz su, tuvalet ve duş olanakları yetersiz kaldı, menstrüel ürünler ve gebeliği önleyici yöntemler başta olmak üzere kadın sağlığı için hayati olan cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetleri sunulmadı. Kadınlara yönelik fiziksel şiddet ve cinsel şiddete yönelik herhangi bir koruyucu, önleyici tedbir alınmadı, dolayısıyla toplumsal cinsiyet temelli plan ve politikaların geliştirilmemiş olmasından kaynaklı sorunlar daha da yakıcı bir hal aldı. Tüm bu eksikliklere ve ihtiyaçların aciliyetine rağmen, kadın örgütlerinin kadınların spesifik ihtiyaçlarını karşılamak üzere çalışmalar yapması ve bölgede insani yardım dahil olmak üzere meşru faaliyetlerini yürütmesi ise çeşitli vesilelerle engellenmeye devam etti. Bağımsız sivil topluma yönelen tüm bu engellemelere rağmen, kadınlar, feministler ve LGBTİ+’lar alanlarda olmaya ve depremden etkilenen tüm ezilenlerle dayanışmaya ne pahasına olursa olsun devam etti.
Bu 8 Mart’ta da her 8 Mart’ta olduğu gibi haykırıyoruz: Bizler, hayatlarımıza kasteden patriyarkadan alacaklıyız! Hayatlarımızı daha özgür, daha eşit daha adil kılmakla yükümlü olanların her fırsatta hayatlarımıza ve haklarımıza saldırmayı politika haline getirmelerine karşı isyandayız! Bu 8 Mart’ta da her 8 Mart’ta olduğu gibi bir aradayız; bu zor günleri de yine mücadelemizle, dayanışmamızla, yan yana, birlikte atlatacağız.
Yaşasın feminist dayanışmamız! Yaşasın feminist mücadelemiz!