Skip to main content

Bilgi notunun İngilizcesine buradan ulaşabilirsiniz.

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği 1 Temmuz günü açıklanan Kadına Yönelik Şiddet (KYŞ) ile Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı’nda (4. UEP) toplumsal cinsiyet eşitliği kavramına hiç yer verilmemiş; şiddetle mücadelede en kapsamlı yol haritası olarak kabul edilen, 2014’ten beri Türkiye’de yürürlükte olan ve bir önceki eylem planında (3. UEP) 22 ayrı yerde referans verilen İstanbul Sözleşmesi’nin ismi dahi geçirilmemiştir. 2020 yılı sonu itibariyle biten 3. UEP’i takip edecek 4. UEP’in 2021 yılının ilk 6 ayı içinde açıklanmamış olmaması, planın hazırlık aşamasında KSGM tarafından düzenlenen sivil toplum istişare toplantısına davet edilmeyen ancak kendi ısrarlı çabaları neticesinde toplantıya katılabilmiş olan kadın örgütleri tarafından dile getirilen görüşlere planda hiç yer verilmemiş olması ve bu planının açıklanması için İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tarihi olan 1 Temmuz’un seçilmesi bu planı baştan sorgulanır hale getirmektedir. Planın açıklanmasını takiben yine Temmuz ayı içerisinde Meclisten geçen 4.yargı paketi ile Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarını da içeren “katalog suçlarda” tutuklama için “kuvvetli şüphe” kriterinin yanı sıra “somut delil” aranma şartının getirilmesi ve dolayısı ile cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarındaki tutuksuz yargılamanın ve cezasızlık kültürünün daha da pekişmesinin önünün açılması bu plan ile yapılmak istenenin tekrar sorgulanmasına sebep olmuştur. 

Bu eleştirilere ek olarak planda verilen tarihsel anlatım da en hafif ifadeyle yanıltıcıdır. Ev içi şiddet konusunda Türkiye’nin dahil olduğu uluslararası mekanizmalar tarihçesi, 1995 yılında yazılan Pekin Bildirgesi ile sonlandırılmıştır. İstanbul Sözleşmesi’ne ne ulusal ne de uluslararası süreçler anlatılırken yer verilmiştir. CEDAW Komitesi’nin 1992 yılında yayınladığı 19 Numaralı Tavsiye Kararı’nın İstanbul Sözleşmesi temel alınarak 2017 yılında güncellenen versiyonu 35 Numaralı Tavsiye Kararı ise hiç yokmuşçasına sadece 19 numaralı karardan bahsedilmiştir. Oysa 35 Numaralı Tavsiye Kararı, 19 Numaralı Tavsiye Kararı’nın üzerinden geçen 25 yıl içerisinde kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet konusunda gözlenen çeşitli eğilim ve gelişmeleri gözeterek hazırlanmıştır ve kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, bazı durumlarda işkence kabul edilmesi, doğurganlık haklarına yönelik kısıtlamaların da kadınlara yönelik şiddet olarak kabul edilmesi gibi farklılıkları ortaya koymaktadır. Genel Tavsiye Kararı 35’ten özellikle hiç bahsedilmemiş olması “toplumsal cinsiyet” kavramının kullanımında tüm metinde imtina edilmiş olması ile açıklanabilir. 

KYŞ ile Mücadele 4. UEP’in içeriğine dair Kadının İnsan Hakları Derneği olarak kritik bulduğumuz diğer noktalar aşağıdaki şekilde özetlenmiştir:

  1. Genel yaklaşım sorunu: Planın farklı yerlerinde KYŞ’nin sebebi olarak kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizliklerin tespiti yapılmış olmasına rağmen bu yaklaşımın planın genelinde tutarlı bir şekilde korunmamış olduğu görülmektedir. Buna en iyi örnek şiddet faili bireyler için düşünülen öfke kontrolü, stres yönetimi, madde bağımlılığı ve alkol tedavisi gibi faillere yönelik bireysel eğitim ve desteklerdir. Şiddetin bu yolla çözülebileceğini düşünmek, şiddeti münferit bir hadiseymiş gibi ele alarak  şiddetin asıl nedeninin toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu görmezden gelmek, meseleyi toplumsallığından uzaklaştırmak ve çözümünü de bireyler arası düzeye indirgemektir.
  2. Plan genelinde Diyanet İşleri Başkanlığı’na önemli roller verildiği gözlenmektedir. Özellikle sığınaklarda kalan kadınlara manevi ve dini değerler konusunda “rehberlik” etmesi için Diyanet’in etkinliğinin artırılması hedeflenmiştir. Aile ve Dini Rehberlik Büroları üzerinden hem bu rehberliğin verilmesi hem de genel olarak farkındalık artırma çalışmalarının yapılması planlanmıştır. Bu düzenlemenin özellikle İnsan Hakları Eylem Planı’nın 1.3.e. hedefinde yer alan kırılgan kesimlere yönelik adliyelerde verilmesi planlanan “rehberlik hizmeti” ve yine Ulusal Eylem Planı’nın 6.3.i. hedefinde yer alan boşanma aşamasındaki taraflara verilecek “psiko-sosyal destek” ile düşünüldüğünde, “dini rehberlik” adı altında verilecek desteğin bir nevi “ikna” faaliyetine dönüşme riski taşıdığı ve bunun kadınların haklara erişiminde oldukça büyük psikolojik engel yaratabileceği değerlendirilmektedir. Zira Diyanet eliyle yapılacak bu çalışmalarda toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinin benimsenmesi olası gözükmemektedir.
  3. Şiddetle mücadelede iç hukukta yapılacak düzenlemeler için bir hukuk komisyonunun kurulması ile 6284 sayılı Kanun ve uygulanmasının değerlendirmesinin yapılacağı bir etki analizi planlanmaktadır (Faaliyet 1.1.2 ve Faaliyet 1.2.1). Boşanma Komisyonu raporundan bu yana gördüğümüz üzere AKP iktidarında yasal düzenlemeler kadınlar aleyhine gündeme gelmektedir. İktidara yakın olan ve İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan grupların 6284’e, özellikle de  tedbir kararlarının kadının beyanı üzerine verilmesine karşı karşı çıktıkları göz önüne alındığında bu çalışmaların sonucunda yasaların kadınlar aleyhine değiştirilmesi riskini taşımaktadır.
  4. Şiddetle mücadelede çokça kurumlar arası koordinasyondan söz edilmiştir. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele İl Koordinasyon, İzleme ve Değerlendirme Komisyonları toplantılarının bile birçok ilde son iki yıldır yapılamadığı düşünülecek olursa bu koordinasyonun nasıl işleyeceği konusunda soru işaretleri bulunmaktadır.
  5. Planda ısrarlı takip ve zorla evlendirmenin Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) suç olarak yer almasının şiddetle mücadele için faydalı olacağı ifade edilmiştir, bu konunun takip edilmesi ve TCK’ya nasıl yansıyacağının sonrasında değerlendirilmesi gerekmektedir.
  6. 2016’da TBMM’de kurulan kamuoyunda “Boşanma Komisyonu” olarak bilinen komisyonun önerilerinden biri olan “erkeklere sığınak” maddesi bu plana da “hakkında uzaklaştırma kararı olanlar için alternatif barınma imkânlarının sunulması” şeklinde eklenmiştir (Faaliyet 3.7.9).Halihazırda kadınlar için sığınak sayısının ihtiyacın çok altında olduğu düşünülecek olursa şiddet faili erkekler için alternatif barınma imkanlarının sağlanması şiddet faillerinin ihtiyacını öncelemek anlamına gelmekte, şiddet faillerine psikolojik, ekonomik ve sosyal destek anlamı taşımaktadır.
  7. Planda KYŞ ile mücadelede erkek katılımın sağlanacağı ifade edilmiş (Strateji 4.3) ve pek çok faaliyet erkeklerin bu konuda farkındalıklarını geliştirmeye yönelik olarak planlanmıştır. Ancak sayılan kurumlarda bu eğitimlerin kimler tarafından hangi içerikler kullanılarak verileceği belirsiz kalmıştır.
  8. KYŞ ile mücadelede güçlü koordinasyon ve sektörler arası işbirliğinin teşvik edilmesi kapsamında ulusal insan hakları kurumları ile “KYŞ ile mücadele ve işbirliği tematik toplantıları” düzenleneceği ifade edilmiştir (Faaliyet 2.3.3). Bu faaliyet ile bu alanda politikaların geliştirilmesi sorumluluğu TİHEK’e verilmiştir. TİHEK’in İstanbul Sözleşmesi karşıtı ve aile odaklı yaklaşımı düşünüldüğünde geliştirilecek politikalara toplumsal cinsiyet eşitliğinin yansıtılması mümkün görünmemektedir.