24.06.2021
Kadının İnsan Hakları Derneği, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği olarak basın açıklamamız
İngilizce basın metnine buradan ulaşabilirsiniz.
Kadına yönelik şiddet ve kadınların eşit temsili alanlarında uzun yıllardır mücadele eden Kadının İnsan Hakları Derneği, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği olarak bir süredir basından takip ettiğimiz “Kadına yönelik şiddetin sebeplerinin tüm yönleriyle araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu”na davet edildik. 23 Haziran 2021 tarihinde düzenlenen komisyon toplantısına katılarak kadına yönelik şiddetle mücadeleye ve komisyona dair görüşlerimizi paylaştık.
Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında edindiğimiz bilgi ve deneyimi uzun yıllardır çeşitli biçimlerde kamuoyu ile paylaşıyoruz, Türkiye’deki politika ve uygulamaya dair eksikleri açığa çıkarıyor ve çözüm önerilerini sunuyoruz. Bu konuda bilgi edinmek ve çalışma yapmak isteyenler bu kaynaklardan yararlanabilirler. Bizler ise komisyonda da paylaştığımız üzere, kamuoyuna Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadeleyi imkansız hale getiren ve kadınlara ve LGBTİ+lara yönelik ayrımcılık ve şiddeti besleyen politikalardan bahsetmek isteriz.
20 Mart 2021 tarihinde kadın örgütlerinin ve toplumsal çoğunluğun itirazına rağmen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kararının ardından, sözleşmeden çıkılmasına itiraz dahi etmeyen milletvekillerinin varlığı ortadayken, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda sahadaki doğrudan çalışmalarla otuz yıllık deneyimimiz sonucu ürettiğimiz bilgi ve yaklaşımın kamu politikaları için rehber olmadığını görüyoruz. Komisyonun adı itibariyle kadına yönelik şiddetin nedenlerini anlamaya ihtiyaç duyduğunu anlıyoruz. Otuz yıldır pratik uygulamalarla kadın örgütlerince üretilmiş bilgi ve yaklaşımın kamu politikalarına dönüştürülmemesi, toplumsal kaynaklarımızın ve birikimimizin sorunun çözümünde verimli kullanılmasını engellemekte, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında bariyer oluşturmakta, kadın ve LGBTİ+lara karşı ayrımcılık ve şiddetin son bulmamasına neden olmaktadır. Türkiye’nin imzasını çektiği İstanbul Sözleşmesi okunduğunda, şiddetin nedenlerinin ve nasıl önlenebileceğinin çerçevesinin çizildiği bir strateji belgesi olduğu görülecektir.
Daha evvel Mecliste kurulan “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması Ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu”nda da benzer bir sahneye şahit olmuştuk. Komisyondan çıkan raporda kadınların ve kız çocuklarının haklarından geri dönüş anlamına gelen pek çok maddeyle karşılaşmıştık. Bugün komisyonda tartışılan konuları gördüğümüzde, Sözleşme’den çekilinmesine dair karşı bir tutum koyulmamış olmaması, Sözleşme’den bahsedilmesine dahi katlanılmaması ve eleştirilerimizin tahammülsüzlük ile karşılanmasından dolayı 6284 sayılı Kanun başta olmak üzere haklarımızın elimizden alınmasına yönelik riskin her zamankinden daha büyük olduğu endişesini taşıyarak komisyondan ayrıldık.
Kadınlara yönelik şiddetle mücadele etmek devletin sorumluluğu ve yükümlülüğüdür. Türkiye’de geldiğimiz noktada bu hedeften tamamen uzaklaşılmış, kadınları şiddetten uzaklaştırmak bir yana onları şiddet gördükleri evlere mahkum edecek politikalar yükselmeye başlamıştır. Kürtaj hakkına kamu hastanelerinde erişilememesi, aradan geçen on yıla yakın zamana rağmen 6284 sayılı Kanun’un uygulanmasında koordinasyonun sağlanamamış olması, kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar suçlarında cezasızlığın norma dönüşmesi, başta kolluk kuvvetleri olmak üzere kamu görevlilerinin şiddetten uzaklaşma mücadelesi veren kadınları desteklemekten uzak yaklaşım sergilemesi, yasal başvurulardan caydırmaya ve şiddet uygulayan erkek ile barıştırmaya çalışması gibi kötü uygulamaların da yaptırımsız ve cezasız kalması Türkiye’de şiddetle mücadele için kurulmuş mekanizmaların işlerliğini ve kadınların yasalarla güvence altına alınmış haklarına erişimlerini oldukça zorlaştırmaktadır.
Feministler olarak kadına yönelik şiddetin sebeplerini uzun yıllardır güçlü bir sesle söylüyoruz. Şiddetin sebebi; kadınları eşit görmeyen erkek egemen sistemin kadınları kontrol etme, güç eşitsizliklerini devam ettirme, kadınların eşit bireyler olarak kendi hayatları üzerinde söz söyleme alanlarını kısıtlama arzusudur. İstanbul Sözleşmesi de tam olarak bunu söyler. Sözleşmeyi alıntılamamız gerekirse “kadınlarla erkekler arasında yasal ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına karşı şiddetin önlenmesinde temel bir unsur olduğunun” altını çizer.
Alanda çalışan feministler ve kadın örgütleri olarak kadına yönelik şiddetle mücadelenin nasıl olması gerektiğini yıllardır dile getiriyoruz. Kadından yana, kadınları güçlendirmeyi hedefleyen bir dönüşüm yaratma gayreti olan yetkililer bu kaynaklardan faydalanabilirler. Meclis araştırma komisyonuna on yıllardır söylediklerimizi tekrar etmeye değil, kadınlar aleyhine yapılanları dile getirerek bir kez daha dikkate sunmak ve kayda geçirmek için katıldık. Şiddetle mücadelenin en kapsamlı, en etkili yol haritası, halihazırda Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’dir. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararının daha fazla telafisi imkansız kayba neden olmadan geri alınmasını, sözleşmenin bağımsız kadın örgütlerinin katılımıyla eksiksiz bir şekilde uygulanmasını ve Türkiye’nin evrensel insan hakları standartlarına bağlı demokratik bir hukuk devleti çizgisinde yaklaşım benimsemesini temenni ediyoruz.
İstanbul Sözleşmesi Bizim! Vazgeçmiyoruz!
Kadının İnsan Hakları Derneği, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği