Skip to main content

TİHEK’ten 27.01.2021 tarihinde gelen İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi 2021 Yılı Raporu için “çalışma alanınızla ilgili yaşanan sorunlar ve buna ilişkin bilimsel verilere dayalı çözüm önerilerinin” gönderilmesi talebine verdiğimiz cevabı yayınlıyoruz:

2021 İnsan Hakları Raporu’na Cevabımız

2021 senesi Türkiye’de kadın haklarına ve toplumsal cinsiyet eşitliğine saldırılar açısından bir utanç senesi olarak tarihe geçmiştir. Öyle ki, Türkiye, hazırlanmasında etkin rol aldığı, ilk imzacısı olduğu, adını imzaya açıldığı şehir olan İstanbul’dan alan ve Meclis’te bulunan tüm partilerin vekilleri tarafından oy birliği ile onaylayarak yürürlüğe aldığı, bir insan hakları sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden, 20 Mart 2021’de toplumdaki tüm itirazlara rağmen Cumhurbaşkanı Kararı ile çekilme iradesini beyan etmiştir. Esasen, bu kararla Türkiye, imzalayıp onayladığı bir uluslararası insan hakları sözleşmesinden çekilen dünyada ilk ve tek ülke olmuştur.

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, ya da bilinen kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi, önleme, koruma, kovuşturma ve bütünlüklü politika oluşturma temeli üzerine kurulu bir yol haritası önererek kadınlara karşı şiddet ve ev içi şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlayan en bütünlüklü ve kapsamlı insan hakları sözleşmesidir. İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz ve gayrı meşru şekilde çekilme kararı toplumun tüm kesimlerinde büyük öfke ve tepkiyle karşılanmış, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası insan hakları kurum ve kuruluşları tarafından yoğun bir şekilde eleştirilmiştir. Çekilmenin gerekçesi olarak ise LGBTİ+’ların gösterilmesi, LGBTİ+’lara yönelik nefret ve ayrımcılığın devlet kurumları tarafından sistematik olarak benimsendiğini göstermiş, Diyanet İşleri Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere kamunun çeşitli kademelerinden yükseltilen nefret söylemleri LGBTİ+’ların güvenliğini ve şiddetten uzak yaşama hakkını ağır şekilde ihlal etmiştir ve etmeye devam etmektedir. Çekilme kararının hukuksuzluğuna ilişkin iptal davaları şu anda Danıştay’da görülmeye devam etmektedir. Ayrıca kararın hukukiliğine ilişkin Avrupa Konseyi’nin anayasal konularda danışma organı olan Venedik Komisyonu tarafından da bir rapor hazırlanmasına karar verilmiştir. 

Kadının İnsan Hakları Derneği, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadınların uzun yıllar boyunca zorlu mücadeleler neticesinde elde ettiği hukuki kazanımlara yönelik saldırıların en sonuncusu olan nafaka hakkına ilişkin tartışmaları da yakından takip etmektedir. Nafaka meselesinde esas tartışılması gereken, giderek derinleşen kadın yoksulluğudur. Erkeklerin nafaka ödememek için hukuka aykırı şekilde gelirlerini saklamalarıdır. Hasbelkader bağlanan nafakaların ortalamasının ayda 370 TL gibi oldukça düşük miktarlarda olması, nafakaların %66’sının ödenmediği gerçeğidir. Anayasa Mahkemesi’nin 2012 senesinde verdiği kararda da ifade edildiği üzere yoksulluk nafakası erkeklerin kadınlara bir lütfu değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle çocukların ve yaşlıların bakımı dahil, ev içinde yıllarca ücretsiz emek sarf etmiş, bu sebeple çalışma hayatına hiç katılma olanağı olmamış, katılması engellenmiş veya ev içindeki bakım emeği yükü nedeniyle iş hayatından ayrılmak zorunda kalmış ve yeniden çalışma hayatına katılması önünde bir dizi engel bulunan kadınların, boşandıktan sonra ekonomik ve sosyal hayata eşit katılımlarının sağlanabilmesi için gerekli olan bir haktır. 

Bu bağlamda raporda yer almasını beklediğimiz taleplerimiz aşağıdaki gibidir:

  • Her yıl yüzlerce kadının erkekler tarafından öldürüldüğü ve şiddet gördüğü Türkiye’de, devletin ilgili tüm karar alıcı ve uygulayıcılarını, kadına karşı şiddetle mücadelede en temel hukuk metni olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının bir an önce gözden geçirerek sözleşmeye tekrar taraf olmaya ve kadına yönelik şiddetle mücadele ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi konusunda uluslararası ve ulusal hukuktan doğan yükümlülüklerini noksansız bir şekilde ivedilikle yerine getirmeye, 
  • Devletin en üst kademelerinden yükseltilen LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemi ve ayrımcı uygulamaları derhal terk etmeye,
  • İlgili tüm karar mercilerini nafaka hakkına sınırlama getirmesi önerilen tartışmaları bir an evvel sonlandırmasına ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderecek, kadınların ev ve aile içindeki konumlarını güçlendirecek, ücretli ve güvenceli işlere katılımlarını kolaylaştırarak ekonomik bağımsızlıklarını kazandıracak, erkeklerle eşit ve nitelikli bir eğitim alabilmelerini sağlayacak politikalar üretmeye,
  • Son olarak, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi amacıyla politika üretilmesi ve uygulanmasında devletin ilgili birimlerinin hak temelli çalışan bağımsız kadın kuruluşları ile iş birliği içinde olmaları ve katılımcı ve şeffaf bir süreç yönetmelerinin yalnızca uluslararası hukuktan kaynaklanan bir yükümlülük değil, demokratik bir toplum olmanın gerekliliğidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadınların hukuki kazanımlara yönelen saldırıların sistematik bir devlet politikası haline gelmemesi adına, devletin ilgili tüm kurum ve kuruluşlarını, bağımsız kadın örgütleriyle katılımcı bir iş birliği içinde olmaya çağırıyoruz..